25 Kasım 2010 Perşembe

Kum Saati




Günler gecelere sığmıyor.
Dengesi şaşmış zamanın, en sevdiğim akreple yelkovan yok. Miniminnacık kum taneleri... Zaman ninniler söylüyor, gökyüzü deli! Işıklar, sesler... Deniz yıldızları çaresiz. Öyle büyük sindim ki, denizler altında bir panik. Çabalıyoruz unutalım diye... Zoraki gülümsemiyoruz ama, asla! En içten tebessüm ediyoruz. Dudağımın kenarında hüzün rengi. Ne de yakıştı!
Zor, evet... Yine de zaman sanki geçiyor. Başka çaremiz mi var?
Düşünmeyi bırakamadım, her şeyi bıraktım. Bir onu... Gizlendiğim yerde açık yaralarımı sararken kafamda açılanları kalbimdekilere mi sorsam? Ya da...
Açık vermeye devam etsem... Tuzlu su canımı yaksın, hala hissedebiliyorken... Sarmasam mı? Ne güzel! Şanslı balık seni! Gidonları kromajlı pırpırın gelmezse bu acıya da duyarsızlaşmayacak mısın? Ya geç kalırsa?
Pervanem var benim, biliyorum biraz az kaldı, çok üzüldüm. Biraz daha üzülürsem kafamın üstünden bitiverecek... Şu tepemdeki fırtınalara aldırmadan, gürleyen gökten korkmadan çok uzaklara götürecek beni, biliyorum. Portatif akciğer buldum hem, ikinci el.
Yarı yolda bırakırmış mış. Bozulurmuş... Bozulursa bozulsun!
Yolum yarım kalmışsa hem, daha kaç yıl nefes alacağım ki!?

0 Comments: