22 Kasım 2010 Pazartesi

Masal


Başımı bulutlara yasladım, öyle ağır ki.
Bir masalım varmış, dinlesem... Hep dinlesem, geçer mi her şey? Masalın her cümlesinde geçmişten bir anı silsem, hep silsem. Zaten bildiğim her şey aslında masalmış. Uyandırmasaymış, hep uyusaymışım. Bunca yıldır, tüm bildiklerim...
Bir masala başladım, öyle her masal gibi değilmiş, uykudan önce değil, uyandıktan hemen sonraymış. Evet zormuş inanmak da inandırmak da.
Ama yorulmamacasına koşmak varmışsa da, ne geçmişmiş ne gerçek! Tüm o minik pırpırlar hep benimmiş, hepsi. Yanıltmış, yokmuş, hiç olmamış. Bir kere atmış, sonra... Hemencecik durmuş... Şimdi deli koşarsam kime neymiş? Kimse bilmese de balıklar bilir. Hep bilir. Rüyalar varmış çünkü. Rüyalarım gerçek. Elleri ellerimi tutarmış.
Her şeyi unutup bi onu... Hatırlamak varmış. Umursamak.
Uyuyan değilmişim artık. Bu gerçek bir uyanışmış.
Gerçekmiş.
Bir de gerçek varmış. Buz gibiymiş, hasta etmiş.
Bildiğini sandığı her şeye yeniden başlamışken, başlangıcı yalanmış. Hiç olmamış, zaten yokmuş. "Oysa rüyalar..." demiş, kimsecikler duymamış.
Öyle hasta olmuş ki... Kızmış ve yaralanmış.
Bulutlar çok taşıyamaz, öyle ağır ki başı... Yıldız tozları dökmüşler, iyileşsin diye...
Kayalara sinmiş, üşümüş, çok üşümüş.
Tekrar uyumayı dilemiş.
Ama bilmiş.
Hep çok bilmiş.
Artık uyumak yokmuş.

0 Comments: