13 Kasım 2010 Cumartesi

Düş(üş)




Yorgun terbiyecisi.
Takas etti hep ama hep. Umut almadı hiç, sevmez.
Hiç sevmez.
Kanıksadığı kayıtsızlığı ağırmış artık. Yine de umut almamış, sevmez.
Yorgunlar buldu hep, kalbini açtı hep ama hep. Sonra günlerden bir gün, yorgun bir denizatı uğurladıktan birazcıcık sonra huzura yakın bir şey gördü. Çok benziyordu rengi, gördü evet. Kalbi kocamanmış, kocaman atarmış. Sığınmış sanki. Kalbini açsa biraz sonra... Biraz soluklanıp yine fırtınalar yaratırmış birazcıcık sonra. Çünkü umut alırmış soluk almazsa, sevmez.
Soluk almamalıymış ve aslında umut hiç yokmuş. Beklemezmiş, sevmezken. Ve bilmek yetermiş. Bitince... Tesadüfler hiç yokmuş, ayrı ayrı bilmişler. Görmemiş, anlamamış birmiş bilmeler.
Ama beklemezmiş. Düşler düşüş olmuş. Kurallar varmış ama başka yerlerde. Denizler altı... yirmibinmilyon... Işık yılı kadar uzak...
Denizler altında derin her şeyin. Hissedersin, bilirsin. Gözleri kalbi kadar kocamansa hala, bitmeler yokmuş.
Bitmeleri bilmek için pulların bırak dokunsun.
Sahiden dokunmuş kalbine, çok dokunmuş. Okyanus rüzgarı...
Oysa ki donmuş, ölmemiş donar gibi olmuş, çok acıtmış. Ellerine, üzerine sinmiş kokusu. Üzülmüş hep ama hep. Kimse kendisi gibi kokmamış oysa. Kimsenin dudakları acımamış onunkiler kadar.
Daha çok bilmiş.
Bir dilek dilemiş.
.....
.....
.....
.......

Bunu kimse bilmemiş.

0 Comments: