2 Aralık 2008 Salı

Kağıtsız Kalemsiz Algı Sorunu

Günün birinde, ki yakın bir gün dönümüdür, hayat durduğum noktadan çok daha başka görünmeye başladı. Sağlam iki seçenek; ya başka bir yerdeydim ya da yerküre kayıyordu. Her ikisinde de açık olan sonuç; koordinatlar değişmişti...Kırmızı sabah...Gökyüzü turuncu...Köklerine bu kadar tutunan insanlar mercekleri değiştiğinde gördüklerini mi reddederler gözlerini mi? Hiç birimiz aslında sahip olduklarımızı sorgulayacak cesarete sahip değiliz, hiç birimiz duyularımızı sınava tabi tutmuyoruz, yoklamaya almıyoruz,sorguya çekmiyoruz. Ekşi neden ekşidir? Yeşil kimin için yeşil kırmızı kimin için kırmızıdır? Ilık dediğimizde hepimiz tenimizde edindiğimiz tecrübeyi eşit mi algılarız? Çok eskilerden bir ses yankılanıyor sanki duymuşum gibi, söyleyenin nefesini kulağımda hisseder gibi... "Her şeyin ölçüsü insandır!" Ya ölçüsüzsem?İnsanlığımdan da şüphe edebilir miyim?

Zaman elimize işaretler tutuşturuyor, kullanmayı bilmeden yerleştiriyoruz alakasız yerlere milat koyup çoğu zaman kendimizi oyalıyoruz, ya da fazla önemseyip o milatlarla aklımızı bozuyoruz...Oysa ki koyduğumuz gibi kaldırabilir hatta hepsini zamanı avlamak için kullanabiliriz,neticede 70 milyon yıllık maymun soyuna fark atıp ilk aleti biz yapmadık mı? Evet kolay olmadı, çok uzun yıllar sadece yonttuk,sabırla...Yine yontabiliriz takıntılarımızı...Yılları unutabiliriz günleri saymayız...Yaşımız kaç olmuş,günlerden neymiş...Saçmalamaya başladım biliyorum! Tuzu kuru insanların eylemleri olabilir ancak bunlar. Oysa hepimiz bir iş istiyoruz, düzene para uğruna satıyoruz özgürlüğümüzü...Reddettiklerimize sarılıyoruz, takım elbiselere sıkıştırıyoruz kafe projesi için yanıp tutuşan bedenlerimizi...Herkes gibi şablonlara aşık oluyoruz,şablonları iyi belleyip herkes gibi sevişiyoruz. En acı olanı da bu sanırım...Ritmik olarak incelendiğinde hepimizin aynı olması acı! Sözüm ona hepimiz farklıyız! Bu aralar en çok kafamı kurcalayan herkesin belli formatta yaşıyor olması,programlanmışız gibi...

Film festivalinde koşar adım hatta kaçarak çıktığım, değerini düşündükçe insanları izledikçe anladığım ve yönetmene hayran olduğum bir film geldi aklıma! Film cılk şlap sesleriyle birlikte korkunç,mide bulandırıcı bir öpüşme sahnesiyle başlar.Kahramanımız öpüşen çifte boş gözlerle bakar,sonra gelen metronun önüne kendini atar...Sonra başa döneriz, kahramanımız bir otobüsle yolculuk yapmaktadır, yeni bir yere nakil giden bir öğrenci gibi...Yaşadığı hayata çok benzer bir yerdir aslında, bir iş verirler ve hatta bir eş...Tek sorun hisler yoktur,tatlar,duygular...Sarhoş bile olunamaz,içilir,sadece içilir...Sevişmekse sportif bir eylemdir! Filmi bir kenara bıraktığımda ki mesajda yaşadığımız yerin kıymeti vurgulanmaktadır, burda yığınla insanın sportif eylemi tartışmasız bellidir! Sonuç korkutucu,filme gidiyor aklım yine...Ya burdan daha kötü bir yere gidersek? O zaman kendimi ele vereyim, sorun yaratan kesinlikle ben olurum!

0 Comments: