5 Aralık 2008 Cuma

Şip-şak!



Amacını çok aşan cümleler kurup üstüne bir de haddimi aşmak istemiyorum...Görüp algıladığım her şey gördüğüm gibi yansısın istiyorum...Emin olmak için gardrobu açıp bir fotoğraf çekiyorum!Hisettiğim her şey bire bir cümlelere dökülsün; dolaydan kurtulup olduğu gibi aksın...Şeffaflaşsın,şeffaflaşayım istiyorum!

Küçük bir kızken kağıt ve kalemlerle dertleşmenin ardındaki psikolojik sıkıntıyı algılayamıyordum.Bir insan ne için yazardı ki? Uykusuz'un hangi sayısıydı bilmem...Ersin üstad yazma üzerine bir şeyler karalamıştı,bingo dedim!İşte tam olarak sorduğum sorunun cevabı! Hepimiz yazıyoruz aslında evet. Bazımız aktarım sorununa çözüm arıyor,bazımız duygusal tatminin sınırlarını zorluyor ama çoğumuz anlaşılmak istiyor!Ve önemli olan nokta; aslında hepimiz yazdıklarımızın bir yerlere ulaşmasını istiyoruz! İçimize dar gelen bir şeyler var, melankoliyi daha çok seven, acıdığımız zaman daha kolay yol bulup dışarı süzülen...Erkeklerin içi köpük köpük olup taşarken (tıpkı kola bardağından her seferinde taşan köpük gibi) kadınlarınki buz kütleleri gibi yavaş yavaş eriyip taşıyor-muş! Ve devam ediyor film...

"Kadınların sulugöz oldukları koca bir yalandır.Sadece içlerinde buz kalıpları vardır ve bazen bu kalıplar erirler!"

Oyun alanlarımız daraldığı için mi sığamıyoruz artık içimize? Evcilik oynarken bir odayı bölüşüp mutlu olurken şimdi neden sığamıyoruz ki dünyaya? O küçücük alan hem ofisimiz hem evimiz olurdu! İş kadınlarıydık hepimiz, şimdi rekabeti algılamak mı ürküttü,yarışmak mı? Oyuncaklarımızı dolaplara fırlattık diye oyun bitti sandık...Oyuncak olabileceğimizi hiç düşümeden, hatta kirlenip, kirletip daha büyük oyuncaklar bulmanın hazzını yaşarayak hayata daldık. Benim gibilere gelince...Aslında yeterince açık değil mi?Hala ara sıra gardrobu çaktırmadan aralıyorum.Boyumu aşan cümleler kurmamaya çalışıp boyumun kaldırdığı oyuncaklarla oyalanıyorum. Bez bir bebek olmamak için bebekler yapıyorum, aynaya bakıp aramızdaki yedi farkı sıralıyorum, derin bir oh çekiyorum! Sterilize ettiğim hayatımın götürdüğü hiç bir şeyi düşünmeden, sınırlarıma sarılıp bol bol buz kalıbı takviyesi yapıyorum. Buz deyip geçmeyin, zor zamanlarda çok işe yarıyor...!

2 Comments:

böyle said...

her oyuncak bi kere bozulup sonra tamir edildiğinde içi bir parça fazla gelirmiş. içimizin taşmasının nedeni budur belki.

LETHE said...

mantıklı! ama bir de parça çalan tamirciler vardır...farketmeyiz bile,biz o anki soruna odaklanırız,gideni de çok sonra fark ederiz!