4 Aralık 2008 Perşembe

Beyin Fırtınası


Cesaretimiz neden kırılır bilmem ki? Hangi tarihte sinmeyi seçtik ya da bu derece sindirildik de adım atmaktan korkar olduk? Karaktere özgü bir korkaklık olması kuvvetle muhtemel! Tahlil edildiğimde yadsınamayan görsel zekam aralıksız çalışmaya,geceleri fazla mesai yapmaya devam ediyor...Dün gece hakim sarı gözlerimin önündeki siyah perdeyi parçaladı,sandığım kadar zeki değilmişim bu kadar çabuk kanması hayal kırıklığı...
Siyahtan sarıya dönen ruh halim en güzel cesaret örneğini gökte ararken yerde buldu. Batı çakması son dönem romantik komedilerimize nanik yapan karizmatik ve dönemini çok aşan bir film Sev Kardeşim! Abartılı bulduğumu dile getirmeden geçemeyeceğim; zira şahsım tanışma anındaki yakınlaşmayı kaldıramayacak kadar dar kafalı! Aynı davranışları sergileme durumunda kendimi ikinci kalite olarak hissetmeye başlamam bir hastalıktan ibaret olsa da o dönem için kadınların bu derece cüretkar olması alışılagelmiş bir durum olmasa gerek!
Gelelim mühim tanışmaya...Sevgili Hülya Abla'mız çaktırmasa da çalıştığı fabrikada patronun yakışıklı oğlu Tarık Akan'a gönlünü kaptırmıştır...Fakat ortam rekabet ortamıdır,fabrikada çalışan diğer kızların dalga konusu olmasını travmatik bir duruma dönüşmeden toparlar ve intikam almak için hemen kuzen Halit Akçatepe'yle kolları sıvarlar. Yakışıklı patronun arabası itinayla bozulur. Ne hikmetse otobüs ilk taşıt olarak patron oğlunun tercihidir...Esas kız takiptedir,arka arkaya binerler ve seyirlik başlar!Hülya Abla'mız çarpar,üstüne yığılır hatta üstüne çıkar...İşe yaramayınca abartıp tam karşısına geçer, artık burun burunadırlar ama görüş mesafesinin fazlaca altında kalan kızımız uzun ve yakışıklı patron oğlunun bir türlü dikkatini çekemez! Hinlik peşinde koşan ve fikriyle gönlümde taht kuran Hülya Abla umutsuz değildir. Kör, sağır, dilsiz olan; duyarsızlığını ve tepkisizliğini boy farkına bağladığım Tarık Akan'ın paltosunun iliklerine kendi paltosunun düğmelerini geçirir ve seslenir:
"-İnecek var!"
İlikler bir türlü açılmaz ve apar topar birlikte inerler otobüsten...Yakışıklı jönümüz geç kalmıştır ve fazlasıyla sinirlidir. Romantizmden uzak tepkiler vererek kader buluşturdu sayıklamalarıyla yılışan ablamıza hiç yüz vermez ve nihayet taksiye biner! Hülya Ablamız muazzam, son model bir sabır taşıdır, sevdiği adamı baştan çıkarmak için türlü zeka oyunlarıyla donatılmıştır. Benim gibi harekete geçmekten aciz hayranlarına muazzam açılımlar sunmaya devam eder. Bir sonraki kaza numarasıdır. Arabasıyla geçen Tarık Akan'ın aracına arkadan çantayla vurmak suretiyle kaza süsü verilir. Acı bir çığlık eşlik eder sahneye...Sergilenen oyunculuk ise evlere şenlik!
Çok uzattık vesselam kaza bahanesiyle koca bir günü aşık olduğu adamla geçirmeyi başaran Hülya Ablamız artık istediğini almıştır. Gün içinde maça bile sevdiği adamla gitmiş sadece sevdiği adamı izlemiştir. Gelelim bu kadar bu filme takılma sebeplerime...Birincisi pek az filme hissedebildiğim gerçek romantizmin kondurmalık değil hissetmelik olarak en saf haliyle izleyene geçebilme özelliği...Bir kare vardır ki eminim doğallığıyla herkeste aynı etkiyi bırakabilir. Artık ateş bacayı sarmıştır. Stadyumda maç keyfi...Fakat bir gariplik var, artık patron oğlu da maçı izlememektedir...Etraflarındaki hengameye aldırmadan birbirlerini seyrede seyrede sohbet ederler...Bana geçirdiği elektrik mükemmel! İşte o noktada geliyoruz filmin ikinci önemine...
Aslında çekindiğimiz, bizi yaftalayacağını düşündüğümüz insanları kenara atarsak mutluluk parmaklarımızın ucumuzda olabilir mi? Özgür bıraksak zihnimizi...Dilediği gibi emir verse beynimiz elimize,kolumuza,gözlerimize... Kıvırıp uçak yaptığımız; sonra da boşluğa savurup arkasından baktığımız adamları bir düşünelim...Yok düşünmeyelim!Bilanço rahatsız edici...Mutsuzluk ya da yalnızlık acıyla beraber mazoşizmin kapılarını da sonuna kadar aralıyor, sonra da bir illet gibi yapışıp benliğimizin bir parçası oluyor. Vakit devrim vaktidir,elimde son zamanlarda tuttuğum damgalı bir schoeller kağıdıdır,uçak yapılmaz!Yazıktır... Haftalık dersimi aldığım Hülya Koçyiğit'e saygılarımı sunarım!

0 Comments: