Derinlerden yine merhaba.
Özlemiş miymişim?
Yoo... Hayır.
Kutup yıldızı yüzgeçlerimden tutup kaldırmasaydı buraların soğuğu hasta ederdi beni.
Yaşamazmışım ki ben.
Derinler şapşal balıkları sevmez. Yağlı, kocaman ve tehlikeli balıkların mekanıdır buralar.
Ben yalnızca soluk alırım, kimseye görünmeden saklanır nefes alırım.
Çok üzüldüğümde, karıştığımda, aklım almadığında ya da büsbüyük şeyler olunca...
Düşünmek lazımdır. Buralar düşünmek için iyi. Kafam üşüdükçe zihnim açılır.
Bazen de yorulmuştur aklım, üşüdükçe uyuşur, daha az düşünür.
Bu ara karıştı sanırım. Ama hem dinlenmeye hem de açılmaya ihtiyacı var.
Normalleşmekten korkuyorum.
Yüzgeçlerimi, solungaçlarımı, pullarımı kaybetmekten korkuyorum.
Yukarılardayken erimiş oksijeni özlüyorum, portatif ciğer beni insansılaştırdı.
Ellerim olmasından korkuyorum, en çok da ayaklarım olmasından...
Bir de saçmalamak yerine bızıldayan bir koca ağızdan...
Çoğalmaktan...
Yaşama karışmaktan...
Benim korkularım suyum bulandığında başlardı ya!
Hah! İşte tam da böyle.
Göz gözü, ben kutup yıldızını, dünya güneşi görmüyor.
Tüm suç, kışın mı ki acaba?